1 milyon girişimci Türkiye’yi uçurur
Girişim gurusu Prof. Beba “Dükkan açınca girişimci olunmuyor. Önce fikir ve icat gerek. Türkiye’de 1 milyon girişimci olsa uçarız” dedi.
Bu hafta Kahve Molası’nda konuğum Girişimcilik Gurusu Prof. Dr. Ali Beba. Bugüne kadar yaptığı çalışmalar ve araştırmalarla birçok girişimcinin yetişmesine destek oldu. Yurt dışında ve Türkiye’de inovasyon ve girişimcilik konusunda söz sahibi. Türkiye’de girişimcilik eğitimiyle ilgili faaliyetlerin önemli bir parçası olan Prof. Dr. Ali Beba, inovasyona dayalı girişimciliğin şu anda bildiğimiz klasik işyeri açma girişimciliğinden farklı olduğunu belirtti.
Son yıllarda girişimcilik, inovasyon gibi kelimeleri çok duyar olduk. ‘Girişimci’ kelimesinin de içini doldurmak lazım. Girişimci, herkes girişimci midir?
İş kuran insana biz girişimci diyoruz, Türkiye’deki tanımı bu. Yani bu bir kuaför dükkânı açmak olabilir, bir sarraflık olabilir. Bunların her birine biz ‘girişimci’ diyoruz ve tabii her biri saygın kişiler bunlar. İş aramak yerine iş kurmak çok daha önemli, günümüzdeki koşullarda ama bizim girişimcilik tanımımıza biraz farklı bir açı gerekiyor. O da inovasyona dayalı girişimcilik. Şu anda bildiğimiz klasik işyeri açma girişimciliğinden farklı. Türkiye’den bir örnek vereyim ‘yemeksepeti’ diye bir firma kuruldu. Bu arkadaşların yaptığına baktığınızda karnı acıkanla bu işi tamamlayacak olan lokantalar arasında bir platform oluşturdular. Çok basit görünüyor, tabii öyle basit değil yaptıkları işe çok saygı duyuyorum ama bu yoktu örneğin. Bu bir inovasyon.Kahve Dünyası, Starbucks vs. bunların hepsi güzel şeyler. Eskiden kahvehaneler vardı, hâlâ var. Bunların farkı ne diye bakıyorsunuz. Buna İngilizce’den tercüme ile söyleyeyim ‘üçüncü yer’ diyorlar. Birinci yeriniz eviniz, bir de iş yeri var. O yüzden de Starbucks’ı Starbucks yapan inovatif düşünce tarzı. Üçüncü yere gelen insanlar isterse yemek yesin ev gibi olsun orası ama iş yeri gibi de olsun. İşte wifi verelim internete girsinler. Bu tür şeylere çok daha değerli gözüyle bakıyoruz. Çünkü bunlar başlarken zor başlıyor. Bunların yüzde 85’i ilk 3 yıl içinde bakıyorsunuz kaybolup gidiyor. Kalan yüzde 15’i sadece.
Başarı kriterleri ne peki burada? Neden yüzde 15 kalıyor?
Tabii ki. Bunun birincil nedeni insanlardaki heyecan kaybı, ikincisi takımın oluşmayışı. Ekip lazım çünkü girişimci denildiği zaman bizim hemen diğer farklı şeylerimizden biri, bir kişi geliyor aklımıza. Girişimcilikte takım yoksa girişimcilik diye bir şey yok. Ya da takım kurulduktan kısa bir süre sonra arada sorunlar başlıyorsa o da bitiyor. Eğer ürünü devamlı olarak daha iyi hale getirebilme kabiliyeti azalıyorsa, insanların beklentilerine tam cevap verebilecek noktadan kaçıyorsa bu ürünün veya hizmetin kalitesi veya şekli bu girişimler kolaylıkla kaybolup gidiyor.
ÖNCE İCAT LAZIM
İnovatif durum kalkıyor mu ortadan?
Kalkıyor ve biz buna ne dedik biliyor musunuz? Türkçe’de inovasyonun tam karşılığı ne? İnovasyonda iki önemli parametre var; birincisi yeniliği anlatan icat olması lazım. Bu icat patentlenebilir, patentlenmeyebilir ama bir fikir olabilir. Bir de o icadın ticarileşebilir bir özellikte olması lazım. Örneğin ampul sadece bir ameliyat odası için yapılan bir şey olsaydı, orada kalırdı ama onu tutup da insanları geceleri karanlıktan kurtaracak bir cihaz haline getirdiğiniz zaman yani ticarileştirebiliyorsanız o icadı o zaman bu iş anlamlı oluyor. İcadınız yoksa yapılan işi yapmaya devam ediyorsunuz ki buna kes-yapıştır yöntemi de diyebilirsiniz. Öbür türlü çok iyi bir icat var ama o icadı hayata geçirecek, insanların ihtiyaçlarını karşılayacak bir ticari ürüne veya hizmete dönüştüremiyorsanız yani parametrelerden yine bir başkası olsa yine inovasyon yok.
Birkaç fikir mi olması lazım? Binlerce belki, yüzlerce…
Her gün düşüneceksiniz yani girişimcinin zamanı, cinsiyeti, rengi, sınırı, mekânı yok. Onun için girişimci dediğiniz zaman her an yenilikleri takip eden, bundan acaba nasıl bir fayda üretebilirim diyen kişi akla gelir. Belki girişimci tanımını biraz uzattım ama girişimciliği bu şekliyle algılarsak yani bunu Türkiye’de çok etkin bir isimle konuşurken bir ara sormuştum. ‘Türkiye’de bir sayı var mı, yani kaç girişimcimiz var?’ Bana olağanüstü büyük bir sayı verildi. Ben de ‘Bu sayı varsa Türkiye uçar.’ Bu 1 milyonun üzerinde girişimcimiz varsa.
Katma değeri yüksek inovatif ürünlerin ticari halde yurt dışına satılması olayı. Ne yapmalı, katma değeri yüksek ürün yaratma konusunda?
En önemli kısmı bilgiyle, eğitimle gelen bölümü. Çünkü insanlarda girişimcilerle ilgili şöyle bir yanlış paylaşım var. Yani işte Steve Jobs üniversite bile bitirmedi, Bill Gates üniversiteyi bıraktı. Demek ki üniversite okumanın da öyle girişimcilik için bir müthiş bir etkisi, faydası yok gibi. Bazı insanlara gömlekler, elbiseler dar gelebilir. Bu insanların üniversiteyi bırakması gibi bir şey onları beceremediğinden değil, başka hayalleri vardı ve onları üniversite dışında becerebileceklerini gördükleri içindi. Eğitimsiz girişimci olunur mu? Olunmaz, çok açık söyleyeyim mesela bugün Elon Musk’la tanışma fırsatı buldum. Adamın günde 7 saat okuduğunu biliyorum. Böyle tesadüfen, valla ne şanslı kişi denmiyor. O yüzden çok ciddi emek var. İkincisi özendirilmesi gereken en temel şeylerden biri bunun bir kooperatif girişi olduğunu anlamak lazım.
TESADÜF DEĞİL, FİKİR ŞART
Ekip işi olacak yani benim fikrim var o halde ben girişimciyim. Kusura bakma kardeşim senin çok güzel fikrin var ama ben duvarlarda duran nice güzel fikirler biliyorum, patentlenmiş ama orada duruyor. Bu, ekiple olan bir şey ve ekip içinde de öyle birbirine de (biraz amiyane kaçabilir ama) hava atmak yok. Mutlaka ve mutlaka her girişimcilik takımında baktığım temel iş ‘fikir şart.’ Takım olayına fazlasıyla önem vermek lazım.
KADIN GİRİŞİMCİLİĞİ ÜZERİNDE DAHA FAZLA EMEK GEREKLİ
Girişimcilerin ortak özellikleri nedir?
Kadın girişimciliği üzerinde çok daha fazla emek gerekiyor. Türkiye’de bu yönde yapılan başlatılmış işler falan var ama bunun girişimcinin bir kadın-erkek meselesi, siyah-beyaz meselesi olmadığını söylemek gerek. Girişimcilerin aslında öz olarak birbirine çok benzer insanlar olduklarını ve bunların içinde çok yanlış bilinen şeylerden biri de girişimci risk almayı sever. Ben kumar oynayan bir tane girişimci bilmiyorum. Kumarhane açmış olabilir ama kumar oynamaz, girişimci hesaplı, kitaplı risk alan kişidir. Bir de en son benim çok beğendiğim tarafı da hayatı 3 evrede yaşar. Birincisi learn (öğrenme), ikinci evresi earn (kazan), üçüncü evresi yani saçların beyazlaştığı zamanda return (geri ver) ve girişimcilerin hepsine bir bakın bugün başarılı dediğimiz Bill Gates’inden tutun da Türkiye’deki Özyeğinler, Koçlar, Sabancılar, Zorlular bütün bunların hepsinin arkasında bir geri verme vardır. Yani topluma aldığını geri ver. Paylaşımcı ekonomiye geliyor iş.
Ali Beba kimdir?
2014-2016 yılı arasında Işık Üniversitesi İnovasyon ve Girişimcilik Merkezini kurdu. 2009 Eylül’ünden 2013 sonuna kadar, öğretim üyesi olduğu Hong Kong Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nde (HKUST) Girişimcilik Merkezi’nin direktörlüğünü yaptı, bölgede yüksek tanınırlık kazanan ‘Bir Milyon Dolar Girişimcilik Yarışması’nı yarattı. Beba öncesinde, Özyeğin Üniversitesi’nde çalıştı ve Goldman Sachs Vakfı’nın 100 milyon dolarlık ’10.000 Kadın Girişimci Programı’nın Türkiye ayağını oluşturdu. Türkiye’den Avrupa’ya ve Orta Doğu’dan Uzak Doğu’ya birçok ülkede girişimcilik eğitimleri verdi, altı kitap ve 100’den fazla yayını bulunuyor.
İŞ KURMAK BİR MESLEK
GENÇ nüfusa kendi işlerini kurmanın da bir meslek olduğunu net olarak ortaya koyan eğitim programları sunmalıyız. Tabii ki her genç insanın kendi işini kurmasını bekleyemeyiz. Ama kendi işini kurabilecekleri öz güveni aşılayan olanaklar vermeliyiz. Kasıt olmayan hataların normal olduğunu, hatalardan ders alınarak hayata devam etmelerinin doğru olacağını evde, okulda ve is yerlerinde anlatmalıyız. Pozitif yönlendirme yapmalıyız. Cesaretlerine cesaret katmalıyız. Onlara güvenmeli ve güvendiğimizi söz ile değil davranışlarımızla göstermeliyiz.
Girişimcilerle ilgili başlangıcın olabildiğince genç yaşa çekilmesi lazım. Örneğin ben çok heyecanlıyım bu konuda, bu ne zaman başlar hocam denir? Anaokulunda başlar kardeşim diyorum. Bunun yeri oradan itibaren başlasın. Hatırlayın Amerikan filmlerinde falan görürsünüz hani sabahları çocuklar gazeteler, işte ondan sonra limonatalar falan değil mi? Bütün bunlar onların ileride ayaklarının üzerinde durabilme kabiliyetini artıran aktiviteler değil mi? Onun için bu yaşı olabildiğince erkene çekmek lazım. Erken yaşta başlarsa bu iş çok daha büyür, çok daha hızlı gider onu söylemeye çalışıyorum.
ÜNİVERSİTELER BİLGİ ÜRETMELİ
Üniversiteler neler yapmalı?
Üniversitelerin günümüzde en üst düzeyde Ar-Ge yaparak yeni bilgi üretmelerini ve ürettikleri yeni bilgiyi öğretim ve yayın kanalları ile yaymalarının yeterli olmadığını düşünüyorum. Bunların temel görevler olduğunu kabul ediyorum. Ancak üretilen yeni bilginin topluma yararlı ürün ve hizmet şeklinde dönmesi şart. Bu görev akademik ticarileşme ile mümkün olabileceği için bilginin ürettiği katma değerin maddi bir karşılığı olması gerekir. Burada asla su anlaşılmamalıdır; üniversiteler ticarethane değildir ve asla da olmamalıdır. Ama maddi değer üreten kurumlar olmalıdır ve ürettikleri maddi değerle araştırmalarını kalite ve kantite olarak artırmalı, daha fazla öğrenciye ulaşmaları ve toplumun sosyal ve ekonomik olarak gelişmesine katkıda bulunmalıdır.
Bugün Boston’daki MIT mezunlarının kurdukları şirketlerin yıllık ciroları 2 trilyon dolardan fazladır. Yani burası dünyanın ilk 10 ekonomisi içine girecek büyüklükte bir katma değer yaratmaktadır. Bu cironun önemli bir bölümü üniversiteye dönmektedir. Dönen destekler sayesinde yeni laboratuvarlar, araştırma enstitüleri, kongre salonları yapılmakta, yeni teknolojiler geliştirilmektedir. Ek olarak bölgeye istihdam sağlanmakta ve bölgenin sosyal ve ekonomik refah düzeyi yükselmektedir. Özetle, yeni yüzyılda üniversiteler bilgi üretmek ve bilgi dağıtmaktan ötede üretilen bilgiyi yeni ürün ve hizmete dönüştürerek para kazanabilen kurumlar haline gelmek zorundadır.