Ünlü olmak neden bu kadar cazip?

bloggorsel11

“Öyle bir gün gelecek ki, herkes 15 dakikalığına ünlü olacak.”

Ünlü olmak eskiden bir hayaldi. Küreselleşen dünya ve hızla gelişen teknolojinin en büyük nimeti olan internet ve sosyal ağlar sayesinde artık gerçekten de herkes 15 dakikalığına milyonların dikkatini çekebiliyor.

Ünlü olmak her kapıyı açan sihirli bir anahtar. Tüm insanlık tarihi boyunca şöhret olmanın cazibesi hep çok yüksekti. Eski zamanlarda krallar ve kraliçelerin güçlerini tanrılardan aldıklarına inanılırdı. Şöhret onların tekelinde olan ‘ilahi’ bir güçtü. Aslında o dönemlerin algısı hâlâ etkisini sürdürüyor. Bugün, şöhret olmak ilahi bir güce sahip olmakla eşdeğer gibi görülüyor. Şöhretin cazibesinin içinde böyle bir gücü elde etmek var. Eskiden krallara ve kraliçelere özgü olan ünlü olma ayrıcalığı, sonraları ülkeleri yöneten siyasetçilere; endüstri devrimiyle birlikte kendilerine sıra dışı hayatlar ‘satın alabilecek’ olan zenginlere de yayıldı.  Zenginlerin oluşturduğu jet sosyete, magazin basınında herkesin ilgi odağı oldu. Böylelikle şöhret, tanrılar katından zenginlere ve sahne yıldızlarına devroldu.

Herkes ünlü olma potansiyeline sahip!

Bugün ise bambaşka bir olguyla karşı karşıyayız. Kendi çektiği videoyu Youtube’a koyup, insanların ilgisini çekebilen herkes ünlü olma potansiyeline sahip. Çağımızda ünlü olmak giderek demokratikleşiyor. Artık ünlü olma yolu herkese açık. Bugün ünlü olmak, bir özelliğe sahip ve yeterince ‘özgüveni’ olan herkesin ulaşabileceği bir mertebe haline geldi. Teknoloji ve internet, şöhreti herkesin ulaşabileceği bir yere doğru yaklaştırırken imaj endüstrisi de ünlülerin yaşadıkları ‘cazip hayatlara’ büyük kitlelerin özlem duymasını körüklüyor. Futbol yıldızı, pop star, sahne sanatçısı, manken, TV sunucusu olmak için insanlar her şeyi yapmaya hazır! Reality show’lar bu çağın ünlü fabrikaları gibi çalışıyor. Sıradan insanlar,TV kameraları karşısında kendilerini tuhaf ya da komik duruma düşürmekten hiç çekinmiyorlar

Dünya artık bir ‘ünlüler’ çağı yaşıyor.

Öyle ki South Carolina Üniversitesi, şöhretin toplumsal boyutlarını incelemek üzere Profesör Mathieu Deflem’nun vereceği ‘Lady Gaga ve Şöhretin Sosyolojisi’ isimli bir ders açacağını duyurdu. Bu derste  “Bir insanı neyin ünlü yaptığını ve günümüz kültüründe ünlü olmanın ne anlama geldiğini” konusu incelenecek. Sanırım bu ders yoğun ilgi görecek ve üniversite tarihinde rekor katılım yaşanacak.

Hem hayranlık hem nefret duygusu birarada

Ancak şöhretle kitleler arasında, her zaman bir “sevgi nefret ilişkisi” olduğu unutulmamalıdır. Aslında büyük kitleler, şöhretleri bir taraftan hayranlıkla izlerken, diğer taraftan da onları karalamak isterler. Çünkü kitlelere göre ünlülerin çoğu, pek de hak ederek ünlü olmamışlardır. Günümüzün ünlüleri, ünleriyle orantılı gerçek bir yeteneğe ya da başarıya sahip değillerdir. Son yıllarda bizim dilimize yerleşen “ikoncanlar” bu tarife uyan meşhurlardır. Ünlüleri ilgiyle izliyoruz; ama elimize fırsat geçtiğinde onları lime lime etmeye de bayılıyoruz. Onların frikik vermesini bekliyor, açıklarını merak ediyor, sarhoş olup yerlerde sürüklenirken yakalanmalarını, eşlerini aldatırken görüntülenmelerini, eşcinsel olduklarının ortaya çıkmasını, objektiflere makyajsız halde yakalanmalarını, rezil rüsva olmalarını istiyoruz. İster kendi çevresinin şöhreti isterse tüm dünyanın tanıdığı bir yıldız olsun, insan şöhret olunca kendini ‘önemli ve ayrıcalıklı’ hisseder. ‘Fark edilmek ve seçilmek’ dürtüsü genlerimize işlemiştir. İnsanlar güç sahibi olmak için ünlü olmak isterler. Bugün internet ve özellikle sosyal medya sayesinde ünlü olmak, Warhol’un dediği gibi, herkesin erişebileceği bir mertebe oldu. Bugün şöhret statüsünü elde etmek için soylu bir kana ya da büyük servete sahip olmaya gerek yok.

Şöhret statüsünü yitirdi!

Ancak şu da bir gerçek ki, ünlü olmak kolaylaştıkça, ünlü olmanın ışıltısı da azaldı. Şöhret, kısmen de olsa eski anlamını ve statüsünü yitirdi. Şöhretlerin hayatlarını izlemek insanlar için bir ‘eğlence’ oldu. Gerçekten de, Michael Jackson’ın hayatı bir pembe dizi gibi değil miydi? İçinde sadece başarıları yoktu. Ailesiyle çekişmeleri, kararsız davranışları, estetik ameliyatları, tuhaf evlilikleri, gizli çocukları, kanunla başının derde girmesi, uyuşturucu kullanma iddiaları ve sonunda da gizemli ölümü vardı.

Eskiden Marilyn Monroe, Eva Peron ya da Türkân Şoray ulaşılmazlardı. Ulaşılmaz oldukları ölçüde de gizemli ve şöhretlilerdi. Evet, twitter, facebook ya da YouTube sayesinde artık ünlü olmak çok mümkün ama diğer taraftan da bu teknolojiler geniş kitlelerin bu ünlülere  ulaşmalarını çok kolaylaştırıyor. İletişim teknolojileri şöhretin gizemi yok ediyor.

Ama her ne olursa olsun ünlüler kitlelerin ilgisini çekmeye devam ediyorlar. Toplum kendi yapamadığını, onların yaptıklarında tatmin ediyor. Şöhretler, sıradan insanların dünyalarında bireysel bir doyum yaratıyorlar. Çoğunluk, sıradan bir insan yaptığında  ‘ayıplayacağı’ davranışı; ünlüler yaptıklarında hoş görüyor hatta onaylayıp sevimli buluyor.

Nasıl bir yolla edinilmiş olursa olsun şöhret, tuhaf bir şekilde, bir itibarı ve saygınlığı da beraberinde getiriyor. Toplum, yasak olanı yapma cesaretini gösteren hatta ‘ahlaksızlık’ yapan kötü şöhretleri bile ‘kahraman’ olarak görebiliyor. Normal koşullarda asla kabul görmeyecek davranışlar, ‘şöhret tozuna’ bulandığında kabul görebiliyor.

“Her parlayan şey altın değildir” Cervantes

Yasal Uyarı: Yayınlanan yazının kaynak gösterilerek kullanılan bölümleri hariç tüm hakları Doret Habib’e aittir. Yazının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan yazının bir bölümü, alıntılanan yazıya aktif link verilerek yada referans gösterilerek kullanılabilir. Blog yazılarına ayrıca haftalık gazete Şalom’daki köşesinden ulaşılabilir.