Prof. Dr. Ali Beba “Avantajımız: Genç Nüfus. Dezavantajımız: Kültürel Değerlerimiz”

,

Doret_Habib_Ali_Beba_Roportaj001

Doret_Habib_Ali_Beba_Roportaj002

Doret_Habib_Ali_Beba_Roportaj003

Doret_Habib_Ali_Beba_Roportaj004

Doret_Habib_Ali_Beba_Roportaj005

Girişimcilik konusundan bir duayen… Bugüne kadar yaptığı çalışmalar ve araştırmalarla birçok girişimcinin yetişmesine destek oldu. Yurtdışında ve Türkiye’de inovasyon ve girişimcilik adına konusunda söz sahibi olan ender isimlerden biri. Beni de girişimcilik sektörüne sokan çok değerli bir dostum. Işık Üniversitesi’nde yürüttüğü çalışmalarla girişimci gençlerin de yetiştirilmesine destek olan Işık Üniversitesi İnovasyon ve Girişimcilik Merkezi Direktörü Prof. Ali Beba sorularımızı yanıtladı:

Ülkemiz ekonomik anlamda zor bir süreçten geçiyor. Böyle bir dönemde girişimcilik adına nasıl hareket etmek doğru olacaktır?

Ülkemiz belirli aralıklarla hep ekonomik krizlere giriyor.  Zor ekonomik koşullara şerbetli bir toplumuz biz. Birçok sebebi var bunun. Ama biz bunlarla uğraşacağımıza katma değer üreten faaliyetlere uğraşmalıyız. Devamlı yeni fikirler geliştiren ve bunları ticarileştirebilen bir topluma dönüşmeliyiz. Bakın, artık dünya nesnelerin interneti diye bilinen Endüstriyel Devrim 4.0 ile tanıştı. Robotlar, yapay zeka, büyük veri sistemleri artık yeni dünya düzeni oluyor. Kapitalizm, sosyalizm gibi sistemler birbiri bütünleşiyor. Bence adına ‘GİRİŞİMİZM’ diyeceğimiz bir dönem başlamış durumda. Varımızla yoğumuzla, azimle, sebatla ve çok çalışarak bu dönemi yakalamamız lazım. Bunun için yağ, şeker ve un var ülkemizde. Değişik tatlarda helva çeşitleri yapmamız ve bunları bütün dünyaya satmamız lazım. Unutmayalım. Zorluklar girişimciliğin anasıdır. Birey olarak da toplum olarak da ne zaman zor durumda kalsak yaratıcılığımız ve üretkenliğimiz tavan yapar. Bu arada bulunduğumuz coğrafyada inovasyon ve girişimcilik sayesinde olağanüstü gelişme göstermiş tek ülke olan İsrail ile daha yakın ilişkiler içinde olmamız gerekir düşüncesindeyim. Bu ülkeye yaptığım ziyaretlerde dost olduğum akademisyenler ve ziyaret ettiğim üniversiteler bende hayranlık yarattı. Kendisi zaten bir start-up ülke olan İsrail’den özellikle inovasyon ve girişimcilik konularında alınacak çok önemli dersler olduğuna inanıyorum. Bu arada Start-Up Nation kitabını  bu konuda hevesli herkesin okumasını tavsiye ediyorum.

İnovasyon için kalıpları kırmak gerekir diyorsunuz. Krizler bu kalıpları kırmak için fırsat mıdır?

Kriz demek bir anlamda fırsat demektir. Hong Kong’da öğrenmiştim. Çin dilinde kriz ‘tehlike’ ve ‘fırsat’ anlamına gelen iki karakterden oluşur. Bu tanımı hala çok beğenirim. Çünkü böyle bir tanım krizi olumsuzluktan kurtarıyor. Kriz sırasında tehlikenin farkında ol, ama fırsatı da gör diyor. Bize her krizin içinde bir çözüm barındığını gösteriyor. Kalıcı pek çok inovasyon kriz dönemlerinde ortaya çıkar. Çünkü bu dönemlerde kalıplar çok daha rahat kırılır ve girişimcilik hız kazanır.

Türkiye’de girişimcilik adına ilk beş diye gösterebileceğiniz hangi örnekler var?

Bunları sektörlere göre ayırmak lazım. Çünkü, hala girişimcilik denilince çoğumuzun aklına Apple, Microsoft, Facebook gibi teknoloji eksenli ürün ve hizmetler geliyor. Ancak sadece mevcut teknolojiyi kullanarak ticarileşen işler var. Ülkemizde Simit Sarayı, Yemek Sepeti ve b-fit gibi örnekler bu sıralamaya girer. Teknoloji ürün ve hizmetlerde AirTies ve Arvento’yu gösterebilirim. Burada bir haksızlık yapmamak lazım çünkü Türkiye’de girişimcilik büyük hızla yoluna devam ediyor ve yüzlerce şirket var.

Gençlerin girişimcilik adına eğilimi ve yönelimi ne boyutta?

Gençlerde istatiksel olarak girişimcilik eğiliminin artığını görüyoruz. Ancak uygulamaya gelince işler değişiyor. Ve gençlerin yaşı büyüdükçe, girişimcilik eğilim ve yönelimleri maalesef azalıyor. Bunun nedeni yine toplumsal değerlerimiz. Aileler gençlerden kendilerinden bir iş sahibi olmasını (bir baltaya sap olmasını) bekliyor. Ve bunun da kurumsallaşmış bir ortamda olmasını arzuluyor. Yani iş beğenmeme gibi bir sorun da var ülkemizde. Bazı güncel rakamlar vereyim. Türkiye’de 15-24 yaş grubu toplamı takriben 13 milyon. Bu genç nüfus, toplam nüfusun yüzde yaklaşık 16,4’üne denk geliyor. Ve bu nüfustaki işsizlik oranı %17 olarak.

Daha çarpıcı bir rakam ise 15 ve daha yukarı (15-64 yaş arası çalışabilir nüfus olarak Kabul ediliyor) yaştakilerle ilgili. Bu yaş grubundaki toplam işsiz sayımız 3.3 milyon. Ve bu da işsizlik oranını da %11 seviyesine çekiyor. Bunlar çok yüksek rakamlar. Bunları düşürmenin ve en azından OECD ortalamalarına tek ve kalıcı çözüm eğitimli girişimciler yetiştirmekten geçiyor.

Gençleri girişimci olmaya nasıl yönlendirmeliyiz?

Genç nüfusa kendi işlerini kurmanın da bir meslek olduğunu net olarak ortaya koyan eğitim programları sunmalıyız. Tabii ki her genç insanın kendi işini kurmasını bekleyemeyiz. Ama kendi işini kurabilecekleri öz güveni aşılayan olanaklar vermeliyiz. Kasıt olmayan hataların normal olduğunu, hatalardan ders alınarak hayata devam etmelerinin doğru olacağını evde, okulda ve is yerlerinde anlatmalıyız. Pozitif yönlendirme yapmalıyız. Cesaretlerine cesaret katmalıyız. Onlara güvenmeli ve güvendiğimizi söz ile değil davranışlarımızla göstermeliyiz.

Sizin en önemli girişiminiz ne?

Ben profesyonel deneyimlerimden sonra (Procter&Gamble, UNEP ve Dünya Bankası danışmanlıkları) sonrasında üç şirket kurdum. Bunları eşimin profesyonel hayatına destek vermek üzere Hong Kong’a giderken devretmek zorunda kaldım. Şimdi de girişimci hayatımın 3. evresindeyim ve maddi/manevi edinimlerimi benden sonraki kuşaklarla paylaşıyorum. Hala çok çalışıyorum ama artık hedefim inovasyon ve girişimcilik yoluna baş koyanlara mentorluk yapmak ve rol modeli ya da ilham kaynağı olarak destek olmak maktan ibaret.

20 yıl sonrasının Türkiye’sini nasıl görüyorsunuz?

Doğrusu göremiyorum. Zig-zag’lar ile yol aldığımız için ileriye dönük tahminler yapmak çok zor. 2023 hedefleri var Türkiye’nin. 500 milyar dolarlık ihracat gibi. Eğer birlik içinde hareket edilirse ve odaklı olunursa tabii bu mümkün. İnovasyon ve girişimciliğe inanç ile sarılmamız halinde bunu ekspotansiyel olarak büyütebiliriz. Ancak, dediğim gibi bu biraz fal bakmaya benziyor ve ben fala pek inanmam. İnandığım şey azimli olmak, saydam olmak ve çok çalışmaktır.

Bugün okula başlayacak bir çocuğun yolunun nasıl çizilmesi gerekir?

Anaokulundan itibaren girişimcilik deneyimleri yaşamalı çocuklarımız. Çocukluk hayallerin en zengin olduğu dönem. Önlerine hiçbir sınır çekmeden, düşünmeyi, anlamayı ve sorgulamayı öğretmemiz lazım. Anaokulundan itibaren bir şeyler tasarlayan ve gerçek hayata yansıtan bireyler olmaları için kendimizi değiştirmemiz lazım.  Format yerine içerik vermemiz lazım. Genç Başarı Eğitim Vakfı gibi kurumlarla el ele verip okul çağından itibaren inovasyonu ve girişimciliği öğretmemiz lazım. Son olarak dünyanın artık düz olduğunu ve iletişimin olağanüstü kolaylaştığı bir dönemde yaşadığımızın bilinci ile köstek değil destek olmamız lazım. Başımıza yeni Ticat’lar çıkardıkça daha fazlası için özendirmemiz gerek diye düşünüyorum.

DEZAVANTAJIMIZ KÜLTÜREL DEĞERLERİMİZ!

Türkiye’ye girişimcilik adına nasıl bir yolda?

Kamuda ve özel sektörde inovasyon ve girişimcilik konusu giderek daha önem kazanıyor. Kalkınmanın en önemli girdisinin ve halen içinde bulunduğumuz “orta gelir girdabından çıkışın ancak inovasyon ve girişimcilik ile mümkün olabileceği” anlaşılmış vaziyette. Girişimcilik ve inovasyon adına akademik faaliyetler giderek artıyor, hemen her üniversitede inovasyon ve girişimcilik konularında derslerin veriliyor ve bilimsel aktiviteler düzenleniyor. İnovasyon ve girişimcilik basamağının yükselmesi için her kesimde yükselen bir talep var.

Dezavantajlarımız da var sanırım…

Temel dezantajlarımız kültürel değerlerimizden kaynaklanıyor. “Eski köye yeni adet getirme”, “Başıma icat çıkarma”, “Büyüklerin işine karışma” gibi kökünden yanlış değerlerimiz var. Bunları yeni nesillerden uzak tutmamız lazım. Ayrıca, girişimcilikte başarısızlık oranı yüksektir. Girişimciliğin en yüksek mertebelerde olduğu ülkelerde bile kurulan işlerin ilk 3 sene sonrasında %85 kadarı başarısız olabilir. Başarılı olanlar da yarattıkları istihdam ve ciro ile bu başarısızlıkları fazlası ile kapatırlar. Bizim değer sistemimizde başarısızlığa prim verilmez. Tam tersine ceza verilir. Oysa girişimciliğin tepe yaptığı ülkelerde (ABD, İsrail gibi) girişimciliğin başarısızlık ile noktalanması “Öğrenilecek ve tekrar edilmeyecek tecrübe” olarak değerlendirilir.

Bu korku mu engel oluyor yeni girişimcilerin ortaya çıkmasına?

En büyük eksiklik çocuklarımızı yetiştirirken kullandığımız değer yargılarımızda. Yeni dünya düzeninde artık bunları değiştirmemiz, eğitim sistemimizde de ana okulundan başlayarak, üniversite bitirene kadar her aşamada inovasyon ve girişimciliği sevdirerek öğreten derslere ve projelere yer vermemiz gerekiyor.

Türkiye dünyayı yakalamak adına neler yapmalı?

Türkiye öncelikle inovasyon ve girişimcilik konusunda yakın zamanlarda gördüğümüz çabalarını artırmak zorunda. Sözünü ettiğiniz ortalamalarda öne çıkmanın en emin yolu Ar-Ge ye ayrılan kaynakların ve de bütçe paylarının artması ile mümkün. OECD’de Kompozit Bilimsel ve İnovasyon Ülkeler sıralamasında da 30 ülke içinde 28. sıradayız. Bizden sonra sadece  Yunanistan ve Meksika var. Baktığınızda net olarak görünen durum şu: GSMH’ dan Ar-Ge’ye ayrılan pay bizde % 0.92 mertebesinde. Örnek olarak Güney Kore ile karşılaştıralım. Çünkü bu ülke bir jenerasyon öncesinde bizimle aynı kalkınmışlık seviyesinde bulunuyordu. Şimdi Güney Kore Ar-Ge ye GSMH’nin % 4.15 ayırıyor. Maddi olarak karşılaştırırsak resim şöyle: GSMH 77 milyonluk ülkemizde 750 milyar mertebesinde iken 50 milyon nüfuslu G. Kore’de 1.5 trilyon Dolar seviyesinde. Sonuçta yıllık Ar-Ge harcaması orada 60 milyar Dolar bizde ise sadece 7.5 milyar Dolar.  Yani bizim 9 katı kadar bir Ar-Ge bütçeleri var. Samsung ve LG firmaları dünyadaki en fazla Ar-Ge harcamaları yapan 50 şirket içinde yer alıyor. Bizden buraya giren firma yok. Bunu tabii tümü ile özel sektörden beklemek haksızlık olur. Serbest ekonomilerde özel sektörün Ar-Ge harcaması toplam harcamanın % 35 – 75’i arasında. Kamu ise ülkeye göre değişmekle birlikte % 65 -% 25 arasında. Ama bütün bu hareketin doğru yönde oluşabilmesi için her ülkede (serbest ekonomisi olan)  devletin yönlendirici olması ve büyük destek vermesi şart. Özetle devlet, yasa, yönetmelik ve tebliğlere Ar-Ge’nin önünü açacak ve özel sektör de globalleşmek için var gücü ile çaba gösterecek. Anadolu Kaplanları’nın Asya Kaplanları ile mücadelesinde başarılı olmaları buna bağlı.

Prof. Dr. Ali Beba kimdir?

Kasım 2015 itibari ile Işık Üniversitesi İşletme Bölümü öğretim üyesi olarak katılan Prof. Dr. Ali Beba aynı zamanda Inovasyon ve Girişimcilik Uygulama e Araştırma Merkezi Direktörü ve “Işıklı Yenileşim” atılımının liderliğini yapmak üzere Rektör Danışmanlığı görevlerini yürütüyor. 2009 Eylül’ünden 2013 sonuna kadar, öğretim üyesi olduğu Hong Kong Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nde (HKUST) Girişimcilik Merkezi’nin direktörlüğünü yaptı, bölgede yüksek tanınırlık kazanan “Bir Milyon Dolar Girişimcilik Yarışması’nı yarattı.  Öncesinde, Prof. Beba, Özyeğin Üniversitesi’nde çalıştı ve Goldman Sachs Vakfı’nın dünya çapındaki 100 Milyon Dolarlık “10,000 Kadın Girişimci Programı”nın Türkiye ayağını oluşturdu. Türkiye’den Avrupa’ya ve Orta Doğu’dan Uzak Doğu’ya pek çok ülkede girişimcilik eğitimleri veren, 6 kitap ve 100’den fazla yayını olan   Prof. Beba, yenileşim ve girişimcilikte özellikle gençlerin ve kadın girişimcilerin izlediği bir rol modeli oldu.